Arşiv | Klişeler-Serbest Atış RSS for this section

Türkiye’de yüksek lisans…

Ülkemizde eğitim almak o kadar kolay iş değil. Örnek vermek gerekirse yüksek lisans yapmayı planlıyorsunuz diyelim. Türkiye’deki vakıf üniversiteleri 2 yıllık lisansüstü eğitime ortalama yıllık 15 bin istiyor. İki yılda bu 30 bin eder. Sadece okula ödediğiniz para bu kadar. Bunun yanında barınma, yiyecek masraflarınız da eklenirse iki yılda toplam masrafımız 50 bine dayanmış oluyor.

Hadi diyelim devlet üniversitelerinde mastır yapmak istiyorsunuz, o zaman 12 bin ödemiyorsunuz. Siz sadece yaşam maliyetlerini karşılayın kâfi. Ama madalyonun diğer yüzü de var. Bu devlet üniversitelerine girmek o kadar kolay değil.

Birincisi kontenjanlar az,
İkincisi de bir sürü sınav var. Nedir bunlar? Ales yani lisansüstü eğitim sınavı. Yılda iki defa yapılıyor, yaklaşık 400 bin öğrenci bu sınava giriyor. ALES ten çok iyi puan çıkarmalısınız
Yabancı dil eğitim vermeyen çoğu üniversite İngilizce bilgisi istiyor sizlerden. Mesela Boğaziçi üniv bunu istiyor ama onların eğitimi İngilizce Tamamını Okuyun…

Karı-koca(eş)kavgaları

“Akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle içten ilgilenen bir kadın uğruna, bütün dehamı ve tüm eserlerimi, feda etmeye hazırım…” Ivan Sergeyeviç Turganyev

Bireyler, birbirleriyle birleşmek, aynı çatı altında yaşamak ve daha huzurlu bir hayat için; önce flört dönemi sonra da evlilik dönemini yaşarlar. Evlilik iki farklı insanın aynı yastığa baş koymasıdır. Flört döneminde buldukları sevgi ortamını evlilik döneminde bulamayabilirler. Bunların başlıca nedenleri ise şöyle sıralayabiliriz:

Birbirlerini iyi tanımayan eşlerin evlilik hayatları sıkıntılı olabilir. Görücü usulüyle yapılan evliliklerde sorun çıkma olasılığı daha yüksektir. Çünkü kişi kendi rızası ile değil ailesinin rızasıyla evlendirilmektedir. Birbirlerini tanımadan da dünya evine girerler.  Sonuç olarak da evlilikleri kapalı bir kutu olur.

Kavga esnasında birbirlerini alttan almayan eşler gururlarına yenik düşerler. Olayın temeline indiğimizde kavgaların sudan sebeplerden çıktığını görürüz. Yemeği az tuzlu yapma, çoraplarını, çamaşırlarını ortalık yerde bırakma ve daha sayabildiğimiz bir sürü basit sebeplere dayanır. Bireyler gururları uğruna alttan almazlarsa aradaki kıvılcım daha da büyür ve kim bilir belki de boşanmaya kadar gider. Tamamını Okuyun…

Eğitim,çocuk psikolojisi ve kişilik üzerine…

Eğitimin üzerinde çok durulmuştur. Şimdiye kadar birçok filozof veya eğitimci eğitim üzerine tanımlamalar yapmışlardır. Bunların içinde, dikkatimi en çok “Çiçeron” söyledikleri çekti: “Eğitim çocuğu, insan haline getirmektir.” diyerek eğitimin ne denli mühim olduğuna vurgu yapmıştır. Ben bu eğitim konusunu çok derinden değil de yüzeysel olarak yazma niyetindeyim. Çünkü kapsamlı yazmaya kalksam, sayfalarca sürer. Onun için öğrendiklerim içinde bana göre en önemli olanları, yararlı bilgiler ışığında sizlere sentezleme amacı taşıyorum.

Bireysel psikolojinin uzmanı Alfred Adler’ e göre, bir kişinin sahip olduğu şahsiyet özelliklerinin temellerini öğrenmek istiyorsak, o kişinin çocukluk dönemine inmeliyiz. Doğal olarak şuanda ben ya da bir başkasının kanaat ve düşüncelerinin oluşumu, çocukluk dönemindeki yaşantılardan meydana gelmektedir. Varmaya çalıştığım asıl nokta, kişiliğimizin temellerini oluşturan çocukluk dönemlerinin ne denli önemli olduğu, Tamamını Okuyun…

Sinir Bozukluğu

Sinirli İnsan Kimdir?

Sinir hastalığı bazı kişilerde stresten ya da başka türlü sebeplerden kaynaklanan nörolojik bir hastalıktır. Sinir sistemimizi oluşturan beynimiz, beyinciğimiz, kafa sinirlerimiz ve de çevre sinirlerimizi tutmakta olan bağlantıların bozulmasından dolayı ortaya çıkan hastalıklardır.

Sinirli İnsanların Özellikleri

Sinirleri bozuk insanlar devamlı endişe içindedirler. Hayattan zevk alamama, etrafındakileri suçlama ya da sürekli kendisini suçlama, hoşnutsuzluk, isyankârlık, mutsuzluk gibi ruhsal durumları vardır. Çevrelerindeki insanlara kırıcı sözler söyleyerek kalp kırarlar. Bazen de onların üzülmemelerini  istemez ve kendilerine zarar verirler: Sorunu kendi içinde yaşar, sinirinden duvarı yumruklar, bardakları kırarlar.

Bu kişilerde gözlenen diğer bir özellik şüpheci olmalarıdır. Evden dışarı çıkarken “acaba kapıyı kilitledim mi?”, “ocağı açık mı bıraktım?” ya da ”çocuklara Tamamını Okuyun…

İlluminati ile illuMEMATİ

İLLUMİNATİ ZIRVALIĞI

(BAŞLIĞI MERAK ETTİYSEN EN SONDAKİ GÖRSELLERE BAK)

 

İlluminati Zırvalığı

Ülkemizde ve yabancı ülkelerde illuminatinin boku çıkmış durumda. Her gördüğü şeye illuminati diyen bir grup var artık. Pembe Mezarlık klibine bir göz atalım Tamamını Okuyun…

90 larda çocuk olmak.

90’s lara ufak bir yolculuk yapma teklifi sunsalar seve seve kabul ederim.

Bizim zamanımız güzel zamandı. O yaşamın tadı bir başkaydı. Sabahları mavi önlüklerimizi giyer, cakalı yakalıklarımızı takar, sırtımıza da çantayı omuzladık mı doğru okula. Okuldaki ortamımız on numaraydı. Kavgalarımız tabi ki olurdu ama bunların hiçbirinde bıçak kullanılmazdı. Şimdi görüyorsunuz çakıları, cinayetleri… Biz kavga ederdik ama sonunda da barışırdık. Maç yapardık okul bahçesinde ve kavga ettiğimiz insanla aynı takımda olurduk. Gol olduğunda sarılırdık, barışırdık. 🙂 Sonra kol kola sınıflara girerdik. Hey gidi günler hey… Tamamını Okuyun…

TÜRKİYE’DE KÖŞE YAZARLIĞI

Köşe yazarı, günlük, siyasal, ekonomik, toplumsal, magazinsel… olayları değerlendirip yazan ve yazdığı yazının gazetede yer almasını sağlayan kişidir. Genel olarak güncel olaylar ele alınır. Okuyucunun fikirlerini geliştirir ya da değiştirir. Toplumdaki bireylerin düşüncelerini yönlendirebilme yetkisine sahip insanlardır.

Günümüzde köşe yazarlığı eskiye oranla etkisini yitirmiştir. Artık her önüne gelen yazar olmaktadır. Türkiye’deki köşe yazarı çeşitleri:

-) Patronun damadı/gelini ya da bir akrabası olduğunuzda o gazeteye/dergiye kapak atabilirsiniz. Herhangi bir köşe yazarı ile akrabalık ilişkiniz varsa şansınız sizden yana olur.

-) Hükümete ya da muhalefete yönelik olumlu ya da olumsuz yazılarınız sizi ileriye götürebilir. Bazı yazarlarımız kariy Tamamını Okuyun…

FACEBOOK VE TOPLUM İLİŞKİSİ

(NOT:Bu yazı facebook ile alakalı her şeyi içermektedir. Zararından tut gelişimine kadar… Bu sebeple biraz uzundur. Sabırsız okuyuculara tavsiye edilmez. Ama tamamını okuyan birisi yarar sağlayacaktır. Bilginize sunarım… )  

FACEBOOK KURULUŞU, GELİŞİMİ

Facebook 2004 yılında Mark Zuckerberg tarafından, öncelikle Harvard öğrencileri için kurulmuştu.  Daha sonra çevredeki diğer okullara sıçramış, sonra eyaletteki okullara sonra da ABD’ de ki tüm okul öğrencileri tarafından kullanılmaya başlanmıştır.  İlk önce Üniversite öğrencileri için kurulan Facebook sınırlarını genişleterek lise öğrencileri ve şirket çalışanları tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. İki sene sonra ise Facebook yavaş yavaş dünyaya yayılmaya başlamıştır. O tarihten bu güne dek üye sayısı bi’ hayli artmıştır.

İddialara göre Mark Zuckerberg, site kurulmadan önce diğer arkadaşları tarafından dışlanan bir öğrenciydi. Anti-sosyal kişiliğe sahip Zuckerberg bir gece dışarı eğlenmeye çıktığında bir kızla tanışır. Lakin kız buna hiç yüz vermez.  Buna sinirlenen Zuckerberg soluğu evinde bilgisayarın başında alır. Öfkesi ile okulun veri tabanına sızar ve kızların resimlerini çalarak onları “en güzel bayan kim” yarışmasına sokar kurduğu yeni sitede. Zuckerberg The Facemash adını verdiği bu site ileriki yıllarda Facebook adını alır.

Bir kızla bile konuşmaktan çekinen, iki lafı bir araya getiremeyen, ömrünün büyük çoğunluğunu bilgisayar başında geçiren bir insanın kaderi böyle değişmiştir. Bir kızdan intikam almak için girdiği bu yol ona parayı ve şöhreti getirmiştir. Günümüzde üye sayısı ile dikkati çeken bir topluluk olmuştur. Tamamını Okuyun…

Fight Club-Dövüş Kulübü

GEÇMİŞTEN

Konuya geçmişten anılarımla başlayacağım. Fıght Club filmini ilk izleyişim yaklaşık 5-6 yıl önceydi. İlk izleyişimde net anlayamamıştım. Bir kaç yıl sonra “subliminal mesaj, illuminati” gibi kavramları araştırmaya başladım. Bir sitede gördüklerim hakkında söylenenerler beni şok etti.. Fight Club filminde 25. karenin kralı varmış. Sapıkça şeyler gösterilmesi, arada beliren Brad pitt yanılsamaları falan beni bu filme karşı düşman edindirdi. Hatta çoğu yerde filmi deli gibi eleştirmiştim. Filmi sevenleri de anlamıyordum. Filmi beğenmiştim lakin böyle 25. kare gibi bir şeyi yaptığı için nefretim olmuştu. Geldik şu zamana… Son aylarda filmi düşünür oldum. Acaba dedim “gerçekten illuminati var mı?” Kafamda hep filmdeki replikler geldi. Böyle bir film nasıl böyle bir şey yapar dedim.  Bu soruların cevabını filmi yeniden izleyerek çözdüm. Filme karşı olan nefretim bir anda büyük bir sevgiye dönüştü. Çünkü yönetmen Fincher’ ın amacını anlamış oldum. Zamanında filme ettiğim o kötü yorumlara ise şimdi gülüyorum ve ne kadar safmışım diyorum! Uzatmadan filme girmek istiyorum.

İnternette az çok yorumlara baktım da kimi yorumlarda cahilliği gördüm. “bu film nasıl 9.0 almış?” “Herkes tavsiye etmişti, hiç anlamadım” gibi yorumlar gördüm. Siz gidin twilight izleyin. Kafanız basmıyor işte. Film zaten sizi eleştiriyor. Ot gibi tv nin karşısına geçip zihninizde PARAZİTLERİ barındırıyorsunuz sonra anlamadım ben bunu diyorsunuz. Bu film kötü film diyen bile var. “Ayy braddd çok yakışıklısın” diyen de cabası. Lan olum/kızım başka şeye odaklanın!
Tamamını Okuyun…

Empati

O kadar düşünmeme neden olan bir konu: empati… Şu yaşıma kadar karşımdaki insanı anlayabilmek için empati sanatına başvurmuşumdur kimi zamanlar…Bazen başarmışımdır bazen başaramamışımdır. Ama tam anlamıyla başarılı olduğum söylenemez. Daha doğrusu kimse başarılı olamaz ki… Olur da yüzde yüz başarılı olamaz. Tam anlamıyla o insanı anlayamaz.

Şimdi ben size başımdan geçen acı bir olay anlatsam hanginiz tam anlamıyla anlar beni? Hiçbiriniz anlayamazsınız. Sizin anlattıklarınızı da ben ya da bir başkası anlayamaz. Çünkü duygularımız, hislerimiz tamamen bize ait. O hazı sadece biz alırız. Bi’ başkasının gelip “tamam seni anladım” demesine ayar oluyorum. BOK anladın! Anlayamazsın kardeşim anlayamazsın. Ben bir nesneye dokunduğumda benim alacağım hazla senin ki Tamamını Okuyun…

Askere sevgili götürmeyin.

Sevgili götürmeyin çünkü yarın ne olacağını bilmiyorsunuz. Yarın sizi neyi beklediğini bilmiyorsunuz. Askerde sevgilisi yüzünden kafayı yiyen çoğu insan tanıyorum. “ece neden açmıyorsun telefonu? Benim canım sıkma!Aç lan telefonu” gibi sözlere çok kulak misafiri oldum kulübelerin oradan geçerken. O an çok zordur. Yapacağın şey sınırlıdır. Sadece telefonla hesap sormak. Sadece telefondan haber almak. Dışarıdaki gibi değilsin ki…Dışarıda olsan yanına bile gidebilirsin hesap sorabilirsin ya da takip edebilirsin. İçeride bunu yapamıyorsun. Hatta onu bırak onun ne yaptığını bilmiyorsun. İçer,de seni anlayan insan bulamıyorsun. Seni aldatırsa eğer ya da seni bırakırsa eğer işte o zaman sinir oluyorsun. Ya da seni aldatmayıp bıraktığını farzedelim. O zaman da kötü. Çünkü seni niye tercih etmiyor soruyorsun kendine. Sebebini buluyorsun. ASKER OLDUĞUN İÇİN. “Vay anasını” diyorsun. “Yapılır mı bu bana” diyorsun. Bu tokadı haketmedim ben bu değeri haketmedim gibi düşünceler kafandan geçer insanın. En önemlisi de verdiğin onca emeğin boşa gitmesi oluyor. 155  ya da 460 gün bekleyemeyenler var… Sabredemeyenler var. Tamamını Okuyun…

Göz hakkı…

Tepki gösterdiğim bir başka şey ise bir insanın tarlasındaki malı sahiplenmesidir. Bu bahçe bana ait derler. Bu orman bana ait derler. Ne sana ait? ALLAH yaratmadı mı? Senin yaptığın ne? Direkt olarak sahiplenme. Neyi sahipleniyorsun ki? ALLAH yaratmış bana vermiş sen ona sahip çık. Madem seninse öldüğün zaman neden yanında götürmüyorsun? Ha?

Çiftleri falan anlarım. Adamlar tohumu atıyor suluyor spreyini falan sıkıyor. Yani ALLAH’ ın gücüyle de o sebze büyüyor ama yine de çiftçinin emeği var değil mi? Benim eleştirim diğerlerine. Sahiplenme duygusuna… İstediğim bahçeden istediğim meyveyi yerim. ALLAH bana vermiş onu yemem için. İbadete kuvvet kazanmak için yiyoruz. Bunun için yaratılmış yiyecekler. Sözün özü göz hakkını aşmak caiz mi değil mi tartışılır. Tamamını Okuyun…

Sex hayalgücünün ürünüdür.

Freud’ un  Oedipus Karmaşası:

Farklı cinsten ebeveyne karşı cinsel içerikli duyguların olmasıdır. Bu duygular mastürbasyon yaparken çocuğun fantezileriyle ve ana-babaya karşı birbirini izleyen sevgi, başkaldırıcı hareketlerle anlatım bulur. 3-5 yaşındaki çocuklar bu karmaşanın etkisi altındadır.  5. yaştan sonra ya ortadan kalkar ya da bastırılır. Ama yaşam boyu kişiliği etkilemeye devam eder. Karşı cinsle ve otorite figürleriyle olan ilişkiler Oedipus karmaşasının yaşanış biçiminden etkilenir. Oedipus karmaşası kız ve erkek çocuklar tarafından farklı yaşanır.

Kız ve erkek çocuğu o dönemlerde şunu yaşar. Kız çocuğu babaya, erkek çocuğu ise anneye aşık olur. Kız çocuğu anneyi düşman , erkek çocuğu ise babayı düşman görür. Süperegonun temelleri burada atılır aslında. Hayvani duygular yavaş yavaş başlar.  Neyse konuya dönüyorum. Tamamını Okuyun…

Zevkleriniz size mi ait?

 

Bir şeyi gerçekten beğeniyor muyuz yoksa başkası beğendiği için mi beğeniyoruz? Örnek vererek açıklayayım. Mağazaya gittiniz. Orada siyah güzel bir tişörtü görüp beğendiniz. Sonra onu satın aldınız. Arkadaşlarınıza, ailenize gösterdiniz ve bazı yorumlar aldınız. Tişörtü 10 kişi gördü ve bunların 8′ i tişörtü  beğenmediğini söyledi. Siz bu tepkiden sonra ne yaparsınız? Çoğumuz o tişörtten soğuruz değil mi? Onu giymemeye başlarız. Ama işin diğer ilginç bir yanı var. Tam tersini düşünelim. Gösterdiğiniz 10 kişiden 8′ i tişörtü beğendi. Sizin hoşunuza gitmez mi? Gider elbet. Beğenilmek Freud‘ un dediği gibi ŞİDDETLİ İHTİYAÇLARIMIZDAN biri. Sonra tişörtü çok giymeye başlarsınız, göğsünüz kabarır vs.

Başta tişörtü siz beğenip almıştınız ve başkaları beğenmeyince o tişörte olan zevkiniz kaçtı. Değil mi?  Eee öyle ise tişörtü siz beğendiğiniz için giymiyorsunuz. Yani başkası beğendiği için giyiyorsunuz. Yanılıyor muyum? Bu demek oluyor ki fikirlerimiz, kanaatlerimiz, zevklerimizin çoğu çevrenin etkisiyle değişip şekil alıyor. Tamamını Okuyun…

Erkeklerin klişesi…

Önceki konu bayanlara yönelikti. Şimdi ise erkeklerin en çok yaptığı klişeyi yazacağım.

Bir tane sokakta yürüyen erkek düşünün. Karşı kaldırımdan, diz boyu etek giymiş bir kız geliyor. Havada hafif bir rüzgar esiyor. Bir anda rüzgarın şiddeti artıyor ve kızın eteğini kaldırıyor. Erkek, kızı mayo ile görünce birden “vuuu!”yapıveriyor.

Başka bir sahne düşünün. Atıyorum Bengü’ nün konseri var bir yerde. Bengü de o gün mini etek giyip sahneye öyle çıkmış. Ön sıralarda ise bazı abazan kardeşlerimiz, ellerindeki telefon ve fotoğraf makinesi ile pusuda bekliyor 🙂

İki örnekte de absürdlük durum var. Sokakta, eteği havalanan kızı Tamamını Okuyun…